Özel okulda öğretmenlik yapılacak iş mi? Mobbingler, zor çalışma koşulları, alternatifsizlik..
Özel okulda öğretmenlik yapılacak iş mi? Mobbingler, zor çalışma koşulları, alternatifsizlik..
‘Patron bizi insan yerine koymuyor’ sözü sadece inşaat, çağrı merkezi, market veya tekstil çalışanlarının değil, öğretmenlerin de söyledikleri sözlerden biri haline geldi.
Uzun yıllara dayanan piyasacı müdahalelerle öğretmenlik mesleğinin geçirdiği dönüşüm sonucu, artık öğretmenlerin yaşadıkları diğer sektörlerdeki işçilerin yaşadıklarından çok da farklı değil. ‘Patron bizi insan yerine koymuyor’ sözü sadece inşaat, çağrı merkezi, market veya tekstil çalışanlarının değil, öğretmenlerin de söyledikleri sözlerden biri haline geldi.
Düşük ücret, ders yükü, sürekli artan ek mesailer, angarya işler, okula servis olmaması, yol parasının karşılanmaması, mobbing, güvencesizlik derken hepsi bir bütün halinde sektörün ‘normal’i olmuş durumda. Bunların yaşanmasına kimse şaşırmıyor. Üstelik, diğer mesleklerden farklı olarak öğretmenliğin toplumsal sorumluluk yükleyen bir meslek olması, eğitim sisteminin geldiği durum, akademik başarı beklentisi gibi etkenler de düşünüldüğünde, öğretmenlerin psikolojik olarak da yıpranması ve tükenmişlik yaşaması söz konusu.
Bu durum sosyal medyada, öğretmenlerin kurduğu Telegram ve WhatsApp gruplarındaki yazışmalarda görülebilir. Birçok öğretmen artık bu koşullarda öğretmenliğin yapılacak iş olmadığını, yeni dönemde maaşına gerekli iyileştirme yapılmazsa istifa edeceğini söylüyor. Gelinen noktada öğretmenliğin ideal bir meslek olarak görülmediği, birçok öğretmenin mesleğiyle ve okuluyla bağlarının kopmuş durumda olduğu söylenebilir.
Devlet kadrosunda olmayan öğretmen sayısı 1 milyon
Eğitimin özelleştirilmesinin kırk yıla yakın bir tarihi olsa da son yirmi yıllık süreçte bu dönüşüm hız kazandı. Bugün geldiğimiz noktada Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre tüm okulların %20’si özel okul olmuş durumda. Yine bakanlık istatistiklerine göre 163 bin 975 öğretmen çalışıyor özel okullarda. Bu sayı tüm çalışan tüm öğretmenlerin %14'üne denk geliyor. Tabii bu istatistiklerin sadece okullarla ilgili olduğunu belirtelim, özel okul dışında kalan kurslar, etüt merkezleri gibi hiç de azımsanmayacak sayıda kurum bu sayılara dahil değil. Diğer taraftan eğitim fakültelerinde kontenjanların arttırılması ve diğer fakülte mezunlarına formasyon verilmesi gibi etkenler sonucu öğretmenlik diplomasına sahip kişi sayısı her geçen yıl artıyor. Devlet kadrosuna yeterli atama yapılmaması da göz önüne alınınca, ülkede devlet kadrosunda olmayan öğretmen sayısının 1 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bu bir milyonluk nüfus içinde çok küçük bir kısım istihdam edilebiliyor. İstihdam koşulları da yıllar içinde git gide kötüleşiyor.
Sayısı bir milyonu bulan bir kesimden bahsediyoruz. Eğitim fakültesinden mezun olmuş, devlet okuluna ataması yapılmadığı için artık her mahallede bulunan özel okul, kurs, etüt merkezi gibi kurumlarda çalışan, bazen bıkıp diğer sektörlere geçen, birkaç yıl sonra mesleğe geri dönen, ama her durumda geleceği belirsiz bir şekilde çalışan ve emeğinin hakkını alamayan, çoğunluğu genç olan bir milyon kişi.. Mesleğe ve geleceğe dair yapılan planların suya düştüğü, ağır sömürü koşulları altında adeta köle gibi çalışır hale gelinen bir sistemden kurtulmak için ise genelde bireysel yöntemlere başvuruluyor. Bir şekilde, nispeten düzgün bir kurumda işe girme planları, başka sektörlerde şansını denemek, çalıştığı okul dışında özel ders vererek para biriktirmeye ya da yurtdışına gitmeye çalışmak, birçok öğretmenin kendisini bu kıyıcı sistemin dışına atmak için bulduğu alternatifler arasında sayılabilir.
Düşük maaşlar ve mobbing
Öğretmenlerin çalıştıkları okuldan veya meslekten ayrılmak istemeleri anlaşılır olsa da öncelikle üzerine düşünülmesi gereken bazı konular var. Bunlardan birincisi, sektörde artık ‘düzgün’ bir okul kalmadı diyebiliriz. Burjuva çocuklarının gittiği, daha köklü, kültürel ve sınıfsal açıdan daha ‘nezih’ görünen, bu görüntüden dolayı öğretmene nispete düzgün maaş veren, saygılı davranılan vakıf okulları sayı olarak birer istisna durumunda olmakla birlikte genel tablodaki durumdan azade değil. Bu okullarda da birçok durumda halihazırdaki öğretmeni işten çıkarıp daha düşük maaşı kabul eden öğretmenlerin işe alındığı, öğretmenlik mesleğinin toplumsal saygınlığı azaldıkça mobbingin artmaya başladığı örnekler görülüyor. Dolayısıyla, bugün iyi olduğu düşünülen ve çalışılmak istenen okulda bir sonraki sene şartların her an değişebileceği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
İstifa çözüm mü?
Bir diğer konu, mesleği tamamen bırakmak. Özel öğretimdeki koşulların tümüne bakınca bir çıkış yolu bulamayan birçok öğretmen başka sektörde şansını denemeye çalışıyor. Ancak bugün tüm sektörlerde yoksullaşma ve sömürünün arttığı hatta kamuda dahi çalışma koşullarının kötüleştiği söylenebilir. Tüm sektörlerdeki emekçiler artık daha uzun süreler boyunca, daha düşük ücretlerle güvencesiz ve esnek çalışırken daha iyi koşullarda bir meslek edinmek hayal olmuş durumda.
Bunlara ek olarak, istifa etmek, bazen yaşanan haksızlıklara karşı bir tepki vermek olarak da görülebiliyor. Öğretmen yaşadığı haksızlıklara boyun eğmemiş, koşullara razı olmamış oluyor veya öyle hissediyor. Ancak öğretmen iş gücü piyasasının büyüklüğü düşünüldüğünde, giden öğretmenin yerinin kolayca doldurulması mümkün. Bundan dolayı patron, öğretmenler bir konuya itiraz ettiğinde ‘beğenmeyen gitsin’ söylemini rahatlıkla kullanabiliyor. Sanki koşulların sabit olduğu, her şeyin standart olarak yasalara ve pedagojik ilkelere uygun bir şekilde işlediği bir okul var; öğretmen beğenirse orda çalışır, beğenmezse çalışmaz gibi bir algı yaratılıyor. Nihayetinde tüm bunlara bakınca, öğretmen istifa ettiğinde bunun patrona bir zararı olmuyor ve öğretmen de otomatik olarak daha iyi koşullara ulaşmıyor.
Başka bir alternatif var
Oysa, temelde okulu bırakıp gitme odaklı ve geleceği belirsiz alternatifler yerine, belirli ve somut olan, üstelik başarısı defalarca kanıtlanmış başka bir alternatif var: şu anda çalışılan okulda hep beraber mücadele ederek koşulları değiştirmek. Eğer ücret azsa bu ücret arttırılabilir, diğer haksızlıklar geri döndürülebilir. Geçmişte yaşanan mücadeleler ve elde edilen kazanımlar bunun en büyük kanıtı. Aynı zamanda şu anda birçok okulda yürüyen bir mücadele var, öğretmenler birlikte hareket ederek haklarının en azından iyileştirilmesini sağlayabiliyor. Burada durmamak, önümüzdeki sözleşme döneminde eli güçlü bir şekilde sözleşmeler yapmayı hedeflemek, nihayetinde insanca çalışma koşulları için süreklileşmiş bir mücadele vermek gerekir. Bunun için öğretmenlerin yalnız olmadıklarını bilmeleri ve meslektaşlar arasında rekabetin değil, karşılıklı güven ve dayanışmanın ön plana çıktığı bir kültür yaratmaları gerekir. Bu kültürü yaratmanın yolu ise örgütlü mücadeleden geçiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.